Doğum Sonrası Stres

Doğum, kadın yaşamında fiziksel anlamda en ağrılı olaylardan biri. Ancak doğum sonrası yaşanan stres / sendrom milyonlarca yeni anne üzerinde bıraktığı uzun dönemli etkiler hala yeterince dikkate alınmıyor.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD) aşırı stres, korku ve üzüntülü olayların ardından yaşanan bir durum. Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen askerlerde ilk teşhisler konmuştu. 100 yılı aşkın zaman geçse de PTSD hala savaşla ilişkilendirilen ve daha çok erkeklerin yaşadığı bir rahatsızlık olarak düşünülüyor.

Oysa dünyada milyonlarca kadın da doğum sonrası PTSD semptomları gösteriyor.

Doğum travmasını ağır yaşayan kadınlar, o andaki korku ve çaresizlik hislerini daha sonra da kabuslar, canlı anılar ve geçmişe dönüş şeklinde tecrübe edip bunları hatırlatan olaylar karşısında panik, endişe ve üzüntüye kapılabiliyor, o travmayı hatırlatan her şeyden kaçma, o konu hakkında konuşmama eğilimine girebiliyor.

Bu ağır semptomlara rağmen doğum sonrası PTSD ancak 1990’larda resmi kabul gördü.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, gebelik ve doğumla ilgili sorunlardan dolayı dünyada her gün 803 kadın hayatını kaybediyor.

Doğum sonrası stres beraberinde, kaç kadının PTSD semptomları gösterdiğine dair fazla veri bulunmuyor. Bu sorunun 100 doğumdan 4’ünde ortaya çıktığı tahmin ediliyor. 2003’te yapılan bir araştırmada da “travmatik doğum” yapan kadınların üçte birinde daha sonra PTSD ortaya çıktığı görüldü.

Dünyada her yıl 130 milyon bebeğin doğduğu düşünülürse bugün çok sayıda kadının teşhis konmamış halde doğum sonrası PTSD sorunu yaşadığı tahmin edilebilir.

PTSD riski ne zaman artıyor?

Doğum sonrası PTSD semptomları farklı şekilde ortaya çıkabiliyor. Doğum anının hafızada geri dönüş şeklinde ve aynı acı ve korku hissiyle sürekli yeniden yaşanması, kişinin kendisini tehdit altında hissetmesi, takıntılı davranış geliştirme veya aşırı endişe hissi gibi…

Uzmanlar, doğumun kontrollü bir şekilde gerçekleşmediği düşüncesine kapılan, o sırada yeterli bakım ve destekten mahrum olan kadınların PTSD riskinin daha yüksek olduğunu söylüyor.

Doğumdan çok önce başka bir travma veya depresyon yaşamış kadınlarda PTSD riskinin beş kat arttığı ifade ediliyor.

anne ve bebek

Anıların depolanması sorunu

PTSD beyin ve hafızanın işleyişi ile ilgili denebilir. Normalde anılar beynin hipokampus bölgesinde depolanır. Ancak travmatik bir olay yaşayan kişinin zihni, insanın evrim sürecinde gelişmiş ve kendisini çevredeki tehlikelerden korumasını sağlayan “savaş veya kaç” tepkisi vermeye başlar ve beynin korku ile ilgili kısmı olan amigdal bölgesi devreye girer. Bu ise anıların güvenli bir şekilde depolanması yerine beynin bu ilkel kısmında takılıp kalmasına neden olur.

Travma yaşanan anı hatırlatan bir olay, örneğin televizyonda doğum yapan bir kadın görmek, kişinin yeniden o anın tehlikesini canlı bir şekilde hissetmesine ve panik atak gibi fiziksel tepkilere neden olabilir.

PTSD semptomları gösteren eski askerlerin beynindeki sağ amigdal bölgesinin diğer insanlarınkine kıyasla yüzde 6 daha büyük olduğu görüldü. Bu bölgenin korku hissinin kontrolü ile bağlantılı olduğu biliniyor.

Aynı durumun doğum sonrası PTSD yaşayan kadınlar açısından da geçerli olup olmadığı incelenerek kimlerin risk altında olduğu belirlenip geç teşhislerin önüne geçilebilir.

yeni doğmuş bebek

Teşhisi etkileyen faktörler

Teşhis konusundaki engellerden biri de kadınların iyi bir anne olmadıkları veya bebeklerini sevmedikleri duygusu veya izlenimi yaratma endişesi ile bu konuda konuşmaktan çekinmesi.

Bazıları doğum travmasının feminist bir sorun olduğuna, kadınların ağrısının daha az ciddiye alındığına ve seslerinin bastırıldığına inanıyor. Doğum konusundaki seçenekler, riskler ve tedaviler hakkında tam bilgi verilerek kendilerinin karar vermesinin sağlanması bu konudaki bazı sorunların aşılmasına yardımcı olabilir.

Bazı uzmanlar ise gebelikte kadınlara prenses gibi davranıldığına, doğum sonrasında ise tüm dikkatlerin bebeğe yöneldiğine vurgu yapıyor. Bu durum kadının yardım istemesini zorlaştırabiliyor.

Gebelik ve doğum döneminde ruh sağlığı sorunları olan kadınların yarısının tedavi görmediği tahmin ediliyor. Bu kadınların toplum ve çevreleri tarafından eleştiriye uğrama veya yargılanma endişesiyle yardım istemekten çekindiği olgusuna dikkat çekiliyor.

yatağa oturmuş bir çift

Doğum sonrası stres tüm aile ilişkilerini etkiliyor

Sorunlarını bu nedenle gizlemek zorunda hisseden kadınların eşleri ve aileleri ile ilişkileri de bu durumdan olumsuz etkileniyor. PTSD anne ile bebeği veya diğer çocukları arasındaki bağ üzerinde de ciddi etkilerde bulunabiliyor, eşiyle cinsel yaşamını da etkiliyor.

Bunların bir kısmı zamanla hafiflerken bazıları kalıcı etkiye dönüşebiliyor.

Doğum sonrası stres kimilerinin kariyerini de olumsuz etkiliyor. Buna ebeler ve sağlık görevlileri de dahil.

bebek

PTSD nasıl tedavi ediliyor?

Doğum sonrası PTSD tedavisi ilaca ve bilişsel davranışçı terapiye dayanıyor. Bu terapi, konuşma yoluyla hastanın düşünme ve davranışlarını değiştirmeyi amaçlıyor.

Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme tedavisi ise bazen el ile masaya hafifçe vurma veya müzik yoluyla kişinin geçmiş deneyimi yaşama yerine şimdiki zamanda olduğunu hatırlamasına yardımcı olmayı hedefliyor.

Araştırmalar meditasyonun da PTSD’li eski askerlere iyi geldiğini gösteriyor.

Gerekli tedaviye ulaşma halinde doğum sonrası PTSD tedavisinin çok zor olmadığı ifade ediliyor. Ancak bazen kadınlardaki PTSD belirtileri doğum sonrası depresyon ile karıştırılabiliyor.

Ebe ve doğum uzmanlarının bu konuda daha iyi eğitilmesi yoluyla önleyici tedbirler alınması çok daha kolay olabilir. Doğum sırasında sağlık görevlilerinin jargondan arınmış ve çok daha şefkatli bir dil kullanması gibi basit yöntemler bile kadınların fiziksel ve ruhsal sorunlarını asgariye indirebilir.

Bu ürünler annelik içgüdüsüne zarar veriyor

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Next Post

Yaşlanma nasıl önlenebilir?

Çar Eyl 23 , 2020
Dünyanın her köşesinde bilim insanları yaşlanma sürecine çare arıyor. Bunun için üç boyutlu yazıcılarda organ üretiminden vücuttaki mikrobiyomu değiştirme yoluyla yaşlanmayı önlemeye kadar çeşitli çözümler üzerinde duruluyor. Peki insan ömrü ne kadar uzatılabilir? Yaşlanma kaynaklı kanser, romatizma ve Alzheimer gibi hastalıklardan dünyada her gün 100 bin kişi ölüyor. Ancak pek […]

Recent Post