Teknoloji alanındaki değişim ve gelişmelerle birlikte daha önceden farklı birçok cihaz ile kullanılan uygulamalar tek bir cihaz üzerinden kullanılmaya başlanmıştır. Tek bir cihaz üzerinden her şeyi yapabilmenin faydaları göz ardı edilemezken bu faydaların beraberinde getirdiği olumsuzluklar da bir o kadar baş edilemez duruma gelmiştir. Dijital dünyanın beraberinde getirdiği sorunlar e-hastalık olarak adlandırılan teknoloji çağı hastalıkları kavramı ortaya çıkmıştır.
Kişilerin yüz yüze iletişimlerinin zayıflaması, sosyalleşmelerinde azalma, bağımlılık yapıcı oyunların ve uygulamaların beraberinde getirdiği hem psikolojik hem fiziksel problemler bu olumsuzluklardan bazılarıdır. Teknolojinin problemli kullanımından bahsetmek için kişinin teknolojik cihazları aşırı ve kontrolsüz olarak kullanıyor olması ve günlük rutinlerinin bozulmasına yol açarak işlerini aksatıyor olması gerekmektedir. Cihazların aşırı kullanımına bağlı olarak çeşitli fiziksel sağlık sorunları görülebilirken, aile içi iletişimde kopukluk, depresyon, sosyal izolasyon, yalnızlık, benlik saygısında düşüş gibi psikolojik sorunlarda görülebilmektedir. Öyle ki kişiler gece uykuya geçmeden önce telefonlarını ellerine almakta “ne olup bittiğine şöyle bir son kez bakayım” diyerek saatlerce ekrana esir olabilmekte ve aynı şekilde sabah uyandıklarında da ilk iş olarak sosyal medya hesaplarını kontrol edebilmektedirler.
Dijital araçların çeşitlenmesi ve yaygınlaşması ile bu araçların aşırı kullanımı birçok olumsuz durumla ilişkilendirilebilmektedir. Dijital dünyanın beraberinde getirdiği sorunların yanında e-hastalık’lar diye adlandırılan teknoloji çağı hastalıkları; Cheesepodding, Photolurking, Ego sörfü, Facebook depresyonu, Youtube Narsizmi, Borderline selfitis, Fantom titreşim sendromu gibi kavramlar da ortaya çıkmıştır. Teknolojik cihazların problemli kullanımı her geçen gün farklı bir psikolojik bozukluğu beraberinde getirebilmektedir. İlerleyen süreçlerde bu durumun kontrol altına alınamaması durumunda da daha büyük bir tehdit haline dönüşmesi muhtemel görünmektedir. Kişilerin istedikleri her an her bilgi ve ürüne anında ulaşım sağlayabilmeleri, zamanla kişilerin olumsuz durumlar ve koşullarla karşılaşmaları durumunda oldukça sabırsız, bir o kadar da hoşgörüsüz davranmalarına zemin hazırlayabilmektedir. Ulaşmak istenilen her şey bir tık ötede olunca haliyle teknolojinin getirdiği bazı hastalıklara yakalanmakta kaçınılmaz olabilmektedir. Herkeste görülmemekle birlikte, bu hastalıklara yakalanan ve yakalanma ihtimali oldukça yüksek olan birçok kesim bulunmaktadır.
En Sık Rastlanan E-Hastalıklar
Phantom vibration syndrome (Hayali Titreşim Sendromu)
Hayali titreşim sendromu olarak ifade edilen kavram, kişilerin telefonları çalmadığı veya bildirim gelmediği halde öyle hissettikleri durumları ifade etmektedir. Teknoloji çağı hastalıkları arasında gençler arasında en sık görüleni belki de bu sendromdur..
2016 yılında yapılan bir çalışma, ikili ilişkilerde sıkıntılı olan ve güvensizlik yaşayan kişilerin bu sendroma yakalanma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Kişiler bir beklenti halindeyse beyinleri yanlış sinyal verebilmekte ve hayali titreşimler duyup hissedebilmektedirler. Yani, bu durumun tamamen psikolojik kaynaklı olduğu ifade edilmektedir.
Cheesepodding
Cheesepodding, kişilerin teknolojik cihazları kullandıkları süre zarfında başka bir iş yapmaksızın internet üzerinden mp3 indirme hastalıklarına verilen isimdir. Kişiler sürekli olarak mp3 indirip arşivlemekte ve belki de bu müzikleri dinlemeye vakitleri olmamaktadır. Kişilerin ilgi alanları ve takıntılı oldukları konular birbirinden farklı olabilmekte ve değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Davranışların ortaya çıkmasındaki etmenlerin muhakkak bilinmesi ve incelenmesi gerekmektedir. Böylelikle kişilerin amacı daha rahat anlaşılabilecektir.
Photolurking
Photolurking, sosyal medya araçları üzerinden başka kişilerin fotoğraflarına uzun süreler boyunca bakmak ve bu davranışı sıklıkla tekrarlamak anlamında kullanılan bir kavramdır. Sosyal medya kullanımının artmasıyla kişilerin bir başka kişilerin fotoğraflarına ulaşması da kolaylaşmıştır. Öyle ki profil gizliliği herkese açık olan bir kişinin başkası tarafından paylaştığı gönderiler görüntülenebilmekte (fotoğraf, video vb.); gönderi hakkında yorum yapmak, eleştirmek veya övmek üzere başka bir kişiye iletilmesi durumuna da sıklıkla rastlanabilmektedir.
Kişileri bu tarz davranışlara iten birçok sebep olabileceği gibi çevresindeki kişileri uzun süreler boyu incelemek ve takip etmek de kişiler üzerinde birçok soruna yol açabilir. Örneğin, kişinin kendinde yetersiz gördüğü fiziksel bir özellik veya elde etmek isteyip elde edemediği bir başarıyı başkalarında görmesi kişide özgüven eksikliği, benlik saygısında düşüş, kendini yalnız hissetme gibi durumlarla sonuçlanabilir. Ayrıca, kişilerin photolurking hastalığına sahip olma durumlarının kendileriyle ilgili ihtiyaç veya eksikliklerini tamamlama olarak yaptıkları davranışları kapsadığı da söylenmektedir.
Facebook depresyonu
Sosyal medya araçları kişileri bir yandan sosyalleştirirken bir yandan da yalnızlaştırabilmektedir. Facebook depresyonu tanımı, kişilerin olumsuz duygularını bir başka kişi ile konuşarak daha da pekiştirmeleri, dolayısıyla da kendilerini daha mutsuz hissetmelerine neden olmasına dayandırılarak yapılmıştır. Kişiler sadece kendi olumsuz duygularını bir başkasına aktarırken değil, facebook üzerinden veya başka bir sosyal medya aracılığı ile kendi hayatlarını başka kişilerin hayatları ile kıyasladıkları zaman da kendilerini mutsuz hissederek depresyona kadar sürükleyebilmektedirler.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda benzer durumlar için “ördek sendromu” gibi bir kavram geliştirilmiştir. Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca belli olmaz. Sosyal medyada yansıyan mutlu görüntülerin arkasında nasıl hayatlar olduğu da asla bilinmemektedir, çünkü görünmezler. Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar ekranda gözükseydi, kimse moralini bozup kendini mutsuz ve kaygılı hissetmeyecekti.
Youtube Narsizmi
Youtube Narsizmi, kişilerin kendilerini tanıtmak ve sanal dünyada bir yer edinmek amacıyla, youtube platformunu kullanmalarına dayalı bir hastalık türü olarak tanımlanmaktadır. Kişiler için önemli olan kendilerini göstermek, takdir toplamaktır. Videolarını oluştururken düşündükleri şey, içeriklerin kendilerini yansıtmasından ziyade “ne yapsam insanlar daha çok beğenir, daha çok izlerler?” şeklindedir. Amaçları, popüler olmak ve beğenilmeyi arzulamaktır. Narsizm, kişinin kendine duyduğu hayranlık ve bağlılıktır. Narsist kişilerin bir özellikleri de eleştiriye aşırı duyarlı olmaları ve diğer kişilerin ihtiyaçlarını kolaylıkla anlayamamalarıdır. Bu özellik de göz önünde bulundurulduğunda youtube da oluşturulan ve beğeniye sunulan kimlik onlar için hayati önem taşımaktadır. Kişinin takipçileri tarafından beğenilme arzusuna bulduğu karşılık ve takdir edilme durumu kendisini daha çok sevmesini ve önemsemesini sağlayacaktır.
Egosurfing (Ego sörfü)
Ego sörfü, kişilerin kendileri hakkında yapılan paylaşımlar, beğeniler ve yorumları sürekli olarak takip etme ihtiyacı duymaları ve kendi isimlerini sürekli olarak internette aratmaları durumuna verilen isimdir. Bir çeşit çevrim içi narsizm de denilebilir. Kişilerin bilgi ve çalışma birikimlerinin çok fazla olması ve bu bilgi birikimlerini çevrimiçi olarak yayınlama ihtiyaçları, ego sörfü yapmalarına teşvik edici ve arttırıcı bir etken olarak görülmektedir.
Yapılan araştırmalara göre, ego sörfü çeşitli amaçlarla yapılabilmektedir. Bunlardan biri, kişilerin eğlence amaçlı aynı isime sahip ünlüleri tespit etmek için arama yapmalarıdır. Bir diğeri ise, kişilerin çevrimiçi itibarlarını korumak için ego sörfü yapmalarıdır. Yani, kişi kendi hakkında bilinmesini veya duyulmasını istemediği, kişisel veri ve bilgilerinin halka açık bir şekilde yayınlanmış olma ihtimaline karşı bir arama gerçekleştirebilmektedir. Kamu çalışanı bir kişi imajını korumak adına ego sörfü yoluna gidebilmektedir.
Borderline Selfitis (Sınırda)
Borderline selfitis, kişilerin kendi resimlerini günde en az üç kez çekmesi fakat bu fotoğrafları sosyal medya platformlarında paylaşmaması durumu olarak adlandırılmıştır. Selfitis kavramı birçok tartışmaya sebep olmuş ve 2017 yılında yapılan bir araştırmada ‘selfitis’in altında yatan altı faktör tanımlanmıştır. (kendine güven, dikkat arayışı, ruh hali değişikliği, çevresel gelişme, öznel uygunluk ve sosyal rekabet). Ayrıca, bu faktörlerin öneminin sınırda, akut veya kronik selfie çekme durumuna göre farklılaştığı gösterilmiştir. Kişiler kimi zaman bazı sıkıntılı ruh hallerinden sıyrılmak, kimi zaman da kendilerine olan güvenlerini artırmak adına sıklıkla kendi fotoğraflarını çekip, bu fotoğrafları devamlı olarak inceleme eğilimi gösterebilmektedirler.
Acute Selfitis (İleri düzeyde)
Acute selfitis, kişilerin kendi fotoğraflarını günde en az üç kere çekmeleri ve çektikleri her fotoğrafı sosyal medyada paylaşmaları olarak ifade edilmiş bir kavramdır. Çekilen fotoğrafların üst üste sosyal medya platformunda paylaşılması kişinin dikkat çekme isteği içinde olabileceği ve onaylanma ihtiyacı duyduğunu gösterebilmektedir.
Chronic Selfitis (Kronik)
Chronic selfitis, kişilerin kontrol edilemez halde kendi fotoğraflarını çekmesi ve günde altı kereden fazla bu fotoğrafları sosyal medya platformunda paylaşması olarak ifade edilmektedir.
2017 yılında yapılan Janarthanan Balakrishnan ve Mark D. Griffiths’e ait “Selfitis’in Araştırılması ve Selfitis Davranış Ölçeğinin Geliştirilmesi” çalışmasında; seltifis davranışının gelişmesinde ve sürdürülmesinde kişilik özelliklerinin, motivasyon, bilişsel ve davranış tutumlarının rol oynadığı gibi bu durumu etkileyen diğer faktörlerle ilgili daha fazla psikolojik araştırmaya ihtiyaç olduğu önemle vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak; kişilerin teknolojiyi aşırı, bilinçsiz ve zamanlarının büyük bir bölümünü kapsayacak şekilde kullanmaları, teknolojiye erişemedikleri zamanlarda yoksunluk belirtileri göstermelerine veya teknoloji çağı hastalıkları (e-hastalık) neden olabileceği görülmektedir. Bu nedenle;
- Kişilerin özdenetim sağlamaları,
- Teknolojinin hangi amaçlar doğrultusunda ve ne sıklıkla kullanıldığının belirlenmesi,
- Kişilerin takdir edilme ve onaylanma ihtiyaçlarını sanal dünyadan karşılamak yerine gerçek hayata odaklanmaları,
- Kişilerin beklentilerinin karşılanmadığını ve kendilerini yetersiz hissettikleri zamanlarda, mevcut durumu görmezden gelmek ve özeleştiride bulunmak yerine “öz sevecenlik” kavramının önerdiği gibi ‘kendilerine karşı sevgi dolu ve anlayışlı’ olmayı seçmeleri önem taşımaktadır.